Evet… Sıra Jamaika’da. Ya da kendi dillerine Cameiko – Ya mon! Dillerine bozuk İngilizce diyorlar, kendi aralarında konuştuklarını her zaman anlamayabiliyorsunuz yani.
Bir önceki yazıda Jamaika’ya karar verdiğimizi ve bu kararın en büyük etkeninin Jamaica Inn olduğunu söylemiştim. Yalnız basiretimiz mi bağlandı nedir bilmiyoruz ama Jamaika’ya gerçekten gidilir mi diye araştırmadık. Birkaç gün önce iş yerinde “Nereye gidiyorsun tatile?” sorusuna “Jamaika!!” diye heyecanla cevap veren ben, tepki olarak “Kingston’a değil değil mi, orası çok çoooook tehlikeli bir yer. Tabii otelde kalacaksan hep sorun olmaz…” diye cevabı alınca aldığımız bütün biletlerin, ayırttığımız odanın heyecanı bir anda sönüverdi. Araştırmaya başladık. Gerçekten de Jamaika’nın başkenti Kingston 2013 yılı verilerine göre dünyada en çok cinayet işlenen 19. şehir. (Wikipedia). The Guardian’ın haberine göre ise Kingston 10. sırada. Hadi turistlere bir şey yapmazlar dedik ama sonra okuduklarımız (hatta eşimin bana okutmadıkları da varmış dönünce söyledi!) birbirimize sessiz sessiz bakmamıza neden oldu. Gideceğimiz ilk 5 günü orada geçirmeye karar vermiştik ve sürekli kendimizi telkin ediyorduk. Zaten otelden çıkmayacağız, dinlenme tatiline gidiyoruz, bir şey olmaz. Sadece havaalanı-otel arasında halka karışacağız onda da sorun olmaz heralde diyoruz ve hayallerimize devam ediyoruz.
Jamaica Inn için en uygun fiyatı hotels.com verdi. Günlük vergiler dahil 267.8 Dolara denk geliyor ama tabii buna sadece oda dahil. Yalnız oteli seçmemde Marilyn Monroe’nun Arthur Miller’la balayı için buraya gelmesinin etkisi yok diyemem. O gitmiş, ben gitmeyeyim mi yani!!! :) Errol Flynn, Vivian Leigh, Ian Fleming, Kate Moss, Winston Churchill de zamanında bu otelde kalmışlar. Instagramda ise Kelly Brook’un bu yıl geldiğini gördük. Jetsosyeteyle takılıyoruz sanki…


Otel rezervasyonundan sonra hemen uçak biletlerimizi ayarladım. New York’tan Orlando aktarmalı olarak Montego Bay’e uçacaktık. Yalnız uçak sabah olduğu için gece vardığımız New York’ta otele gitmemize gerek olmadığını düşünüp (çünkü sadece 2 saat kadar otelde geçirebilecektik), havaalanında sürünmeyi tercih ettik :)
JetBlue havayollarıyla yaptığımız uçuş için 5. Terminale gitmemiz gerekiyordu. THY’nin indiği 1. Terminalden AirTrain ile 5. Terminale geçebiliyorsunuz, ya da geçmek istediğiniz diğer terminallere – terminaller arası AirTrain ücretsiz. İndikten sonra uzunca bir koridordan 5-10 dakika yürüdükten sonra 5. Terminale varıyorsunuz ancak sabah için olan check-in gişeleri 03:30’dan sonra açılıyor, o yüzden geceden gittiyseniz o saate kadar başınızın çaresine bakmanız lazım. Biz o aşamaya geldiğimizde saat 23:30 civarıydı. 4 saat bekledik, kablosuz internet olunca çok da fazla sıkılmadık diyebilirim. Jetblue’nun Dunkin’ Donuts’la anlaşması var, hem termianlinde hem de uçakta Dunkin’ Donuts servisi var. Uçakta kahve ücretsiz ama donut karada da havada da (gerçi uçakta vermiyor olabilirler) paralı. Yalnız check-in’den sonra uçağımıza hala 5 saat daha vardı.

Terminal 5 nispeten küçük bir terminal. Kahvaltımızı edip oradaki dükkanları biraz gezdikten sonra saatler artık 06:00’yı gösteriyordu ve heyecanımız artmıştı. Direk Montego Bay’e uçan yolcuları görme fırsatı yakaladık bu arada. Dikkat etmeye çalıştığımız şey oraya giden bizim gibi insanların olup olmadığıydı! Yani okuduğumuz son haberlere göre kimse gitmiyor mu acaba diye içimize kurt düştü. İzlediğimiz uçağın %80’i Jamaikalı diyebilirim. Geriye de bizim gibi çiftler ve emeklilik yaşlarında çiftler kalıyordu. Kendi uçağımızda da bu değişmedi ve saati geldiğinde bir sürü Jamaikalı arkadaşla onların memleketine doğru yol aldık. Jamaikalıları çok kolay ayırt edebilirsiniz. Aynı Bob Marley’nin beresi gibi onlar da gökkuşağı renklerini çok seviyorlar ve bir yerlerinde mutlaka bu renkler mevcut. Saç tokası, saç bandı, fular, çanta, aksesuar, kolye, küpe, her şeyde olabilir.

Tripadvisor’dan “Jamaica Exquisite Transfer and Tours”un 2014’te Günübirlik turlar için “Mükemmeliyet Sertifikası” aldığını görünce ve çok fazla önerildiğini okuyunca güvenlidir diye düşündük ve gidiş dönüş transferimizi 160 Dolar’a ayırttık. Ödemeyi isterseniz varınca yapabiliyorsunuz, biz bu şekilde tercih ettik. Okuduğumuz her yerde havaalanında bile bizi kandırmaya çalışacakları, eğer tekliflerini reddedersek onları küçük gördüğümüzü söyleyecekleri yazıyordu. Biz de mümkün olduğunca insanlarla olan etkileşimimizi en aza indirerek bizi bekleyen görevliyi bulmaya çalıştık. O sırada bizim yanımıza yaklaşıp taksi taksi diyenler oldu ama takılmayıp devam edince bir sorun olmuyor. Elindeki kartta ismimizin yazılı olduğu görevli bize kendisini tanıttı, kimliğini gösterip kiraladığımız şirketten olduğunu belirtti (İtiraf edeyim bunu yapması hoşuma gitti ama demek ki buna ihtiyaç duyulacak bir durum da var diye düşünmeden de edemedim). Bizi birazdan bir sürücünün alacağını ve otele gideceğimizi söyledi. Yolculuk yaklaşık 1,5 saat sürecekmiş. Jamaica Inn Ocho Rios’ta bulunuyor. Jamaika’da turistik olan bir kaç yerden biri. Jamaika’da meşhur olan noktalar Negril, Montego Bay ve Ocho Rios diyebilirim. Bu yerlerin hepsi adanın batı ve kuzeyinde kalıyor. Adanın güneyi ve özellikle Kingston’ın bulunduğu Güneydoğu’su turistler için pek ilgi çekici değil :)

Öncelikle belirtmeliyim ki trafik soldan akıyor yani İngiliz usulü. Dolayısıyla şoförümüz Natalie de sağda oturuyordu. Gerçekten bayağı bir yavaş gittiği için (şehir dışı 75 şehir içi 50 gibi) otele 2 saat sonra varabildik. İndiğimiz gün kapalı bir hava vardı. Acaba kasırga bizi mi vurdu dedim ama bütün bu düşünceler oteli, odamızı denizi görünce geçti! Zaten daha sonra da gidene kadar her gün açık ve güneşliydi :)
Jamaica Inn’in 50 yıldan fazla bir geçmişi var. İçerisinde sadece 48 adet suit ve küçük ev bulunduruyor ve bu yüzden asla kalabalık olmuyor. Karayiplerde meşhur olan o “her şey dahil” konseptindeki gibi büyük otel ve şezlong kapmaca havasını bu otelde yaşamıyorsunuz. Zaten oteli tanıtırlarken söyledikleri herkese yetecek kadar şezlongumuz olduğu için sabah erken kalkıp tutmanıza gerek yok! Daha sonra evlilik yıldönümümüzü burada kutlayacağımızı söylediğimiz için bizim için özel olarak düzenlenmiş odamıza doğru yöneliyoruz ve orada tanıtım bitiyor. Odanın her tarafının fotoğrafını çektim. Aşağıda bir derlemesi mevcut :) Odanın en sevdiğimiz yanı geniş bir balkonu olması ve balkonun güzel manzarasıydı. Tek sıkıntımız ise otelin eski olmasından kaynaklanan acaba burası eski olduğu için mi temiz olmadığı için mi böyle gözüküyor ikilemimizdi. Ancak otelin temiz olduğuna karar verdik.



Odamıza yerleştikten sonra yemek opsiyonlarımızı konuşmak için resepsiyona doğru yola çıktık. Güzel bir bahçeden geçip vardığımız resepsiyonda bize sadece kahvaltı, kahvaltı ve akşam yemeği (yarım pansiyon), kahvaltı, öğlen ve akşam yemeği (tam pansiyon) veya her şey dahil seçeneklerimiz olduğu söylendi. Biz o akşam bir önceki geceden kalma uçak yolculuğumuz, üzerine gece uykusuzluğumuz, üzerine de yine bir uçak yolculuğu ve kısa bir araba seyahati sebebiyle bu gün için birşeye gerek olmadığını kararımızı yarın vereceğimizi söyledik ve ertesi günleri çok iyi değerlendirmek için hemen dinlenmeye gittik.

Ertesi sabah her şey dahil seçeneğini seçmeye karar vermiştik. Aslında fiyat olarak çok farketmiyordu sanırım ama yediğimizi içtiğimizi sayıp keşke her şey dahil alsaydık dememek için buna karar verdik. (Fiyatların hepsi Jamaica Inn’ın websayfasında yer alıyor.) Şişe içkiler dışında (şarap, şampanya gibi) her şeyi kapsıyordu – en önemlisi de su!
Jamaika’da yapabileceğiniz şeyler çok fazla değil ama güzel şeyler yapmayacağınız anlamına gelmiyor. Örneğin mevsimini yakalarsanız caretta caretta’ların kabuklarını kırışlarına şahit olabilirsiniz. Biz malesef bir kaç haftayla kaçırmıştık. Ya da “blue hole” denilen dağların ortasında masmavi bir havuze gidebilirsiniz. Ya da meşhur yemekleri “jerk chicken” yemeye Ocho Rios merkezine gidebilirsiniz. Fakat bu opsiyonları seçmeden önce özellikle Trip Advisor üzerinden bir araştırma yapmanızı tavsiye ederim.

Biz otelde kalmayı tercih ettik. Sadece 5 günümüz olduğu için çok fazla koşturmayalım dedik. Yalnız otelin yine evlilik yıldönümümüz için hediye ettiği 20 dakikalık çift masajına gitmemezlik edemezdik. KiYara Ocean Spa yamacın üzerine kurulmuş, küçük ama çok güzel bir manzaraya sahip bir yer. Geldiğinizde size su ikram ediyorlar masajınıza başlamadan önce ve tabii ki bir form doldurmanız gerekiyor. Zaten o manzarada masaj olmadan da uzansanız aynı etkiyi alırsınız sanırım :) Masaj fiyatları da ilgilenenler için bu adreste mevcut. (KiYara Ocean Spa). Söylemeden geçmeyeyim, KiYara Ocean Spa, Travel + Leisure dergisi tarafından Karayipler, Bermuda ve Bahamalarda 1.’liğe, dünyada 6.’lığa layık görülmüş bu sene. Genel Müdür Kyle Mais de bu ödülü almaktan geliyordu bizim otelde olduğumuz sıralarda. Otel hakkında hoşumuza giden en güzel şeylerden biri de Kyle’ın ve otelin ortaklarından Eric Murrow’un bize hoşgeldiniz demek için özel olarak tanışmaları ve kendilerini tanıtmalarıydı. Bir otelde değil de misafirlikte gibi hissediyorsunuz kendinizi böylece. Çok hoş bir yaklaşım. Zaten dönerken bize otel hatırası diye hediye ettikleri küçük ahşap kutuyla gönüllerimizi iyice fethettiler. Kutunun üzerinde otelin küçük bir suluboya resmi bile vardı :)


Jamaika yemeklerine gelince “jerk chicken” onlara has bir yemek. Tavuk göğsünü çok fazla acı ve baharatla kaplayıp ızgara yapıyorlar. Bu otelin stiliydi, dışarıda daha farklı yaptıklarını söylüyorlar. Ayrıca bir de orada yetişen bir meyve varmış. Adı ackee. Yalnız sürücümüz Natalie’nin söylediğine göre bu meyve pişirilerek yenirmiş. Akşam yemeklerinden birinde atıştırmalık olarak aldığımız bir yemekte vardı ve tadı fıstığa benziyordu. Sanki fıstığı pişirip yumuşatmışlar. Başka bir yemekleri de “beef patty”. Bu da bizim çiğ böreğe benziyor. Bunun içinde de kıyma var ama dışındaki kısım kızartılmış.



Çalı şemsiyelerin altında değil de ağaç gölgesinin altında yerimizi almaya karar verdik ve 5 gün boyunca orası bizim oldu! Börtü böcek hiçbir şey rahatsız etmedi. Ama karıncalardan rahatsız oluyorsanız o başka çünkü her yer minik minik karınca kaynıyor ve şekerli bir şeyi başıboş bırakırsanız nereden geldiğini bilemediğimiz yüzlerce karınca saldırabiliyor.


Sahilde bir adet beach bar var. Barmen Teddy 55 yıldır burada çalışıyor, elleri titrese de size kokteyl hazırlamaktan hiçbir şekilde erinmiyor. İçkilerinizi hazırlarken bir de Jamaica türküsü mırıldanıyor :) Tek nokta, hangi kokteyli istediysek genelde birbirine çok yakın kokteyllerin gelmesiydi ama olsun. Jamaika’da onların milli içeceği romu böylece bol bol içmiş olduk. Sıcakta biraz çarpsa da denizde hemen kendimize geliyorduk. Neyse ki denizi sıcak değildi! Su içmeye de özen gösteriyorduk daha önceki tecrübelerimizden! Barın meyve punch’ı ise denemeniz gereken muhteşem bir lezzet. Sabah kahvaltısından tandığımız tupturuncu papayalar, muzlar ve ananaslarla yapılan mükemmel bir tat. Sabah kahvaltısı demişken buradaki adet kahvaltıya önce meyveyle başlamak. Açık büfe değil, lüks restoranlardaki hizmet gibi üçer çatal bıçaklı düzen, çok şık giyimli garsonlar ve mükemmel hizmet. Kahvaltınızı denize nazır yapıyorsunuz ve sessiz sakin sanki masal gibi bir sabah geçiriyorsunuz.



Otel bir akşam hoşgeldiniz kokteyli düzenledi ve bütün misafirler davetliydi. Hafif atıştırmalıklar ve içki servisi vardı. Butik otel olmanın avantajları işte, herkes birbirini tanısın, kaynaşsın diye böyle organizasyonlar yapıyorlar. Akşam yemeği ise barbekü şeklinde ve deniz kıyısında oldu. Masaları irili ufaklı kumların üzerine yerleştirmişler, yemekleri de aşağıya açık büfe şeklinde kurmuşlar, çok romantik bir ortamdı.

Evlilik yıldönümümüz için ikram ettikleri bir şişe şarabı da o gece istedik.

Odamıza dönerken resmini çektiğimiz kütüphane de çok hoşumuza gitti. Çok güzel dekore edilmiş, sıcak bir ortam. İsterseniz tavla oynuyorsunuz, isterseniz kitabınızı okuyorsunuz. Tek dezavantajı klima olmayışı. Eğer gündüz hava çok sıcaksa vantilatörler pek yeterli olmayabiliyor. Kütüphanenin yanındaki bar ise içki servisinin yanında gündüzleri beş çayı için de kullanılıyor. Misafirlere ücretsiz ikramlıklar ve çay, kahve servisi yapılıyor.



Aşağıya genel olarak otelin resimlerini koyuyorum ve sizi bu güzel manzaralarla başbaşa bırakıyorum…








Jamaica da esim ve arkadaslarim montego bay e girmeme izin vermediler teikeli bahamesiyle sadece limandaki freeshop ta vakit gecirdik. Yazdiklarinizi okudum. Simdi geri gidecem. Instagram hesabiniz nedir ?
Merhaba Volkan Bey, geç yazdığım için kusura bakmayın lütfen. Tatildeydim, yeni döndüm. Instagram hesabını yeni kurma aşamasındayım. Twitter’dan takip edebilirsiniz şu an için. Montego Bay için özel olarak tehlikelidir veya değildir demeyeyim ancak Jamaica’da yaşananları okuduğum çoğu yerde tehlikeli olduğu yazıyordu. Benim tavsiyem otel aracılığıyla bir yerlere gitmeniz eğer güvenilir gözüküyorsa.