Yine bayramlardan biri geldi ve bu vakti değerlendirme planlarına koyulduk. Önüne ve arkasına biraz daha ekleyerek toplamda 12 günlük bir vaktimiz var ve rotamızın başlangıcı Londra olmak zorunda. Eylül’de İngiltere güzel; hafif yağışlı, çok soğuk değil, kalın montlara ihtiyaç duymadan gezebileceğiniz bir zaman. Londra’dan başlama sebebimiz eşimin iş sebebiyle bir kaç gün orada olması gerekliliğiydi. Ayrıntıları geçip gezimizden bahsedeyim artık.
12 günü Londra’yla sınırlamak istemedik, ancak öyle olsaydı bile eminim yine de bitiremezdik. Gidişimiz ve dönüşümüz Londra’dan olacağı için oradan başlayıp bir tur atalım dedik. Sırasıyla İngiltere, İskoçya, Kuzey İrlanda ve İrlanda’ya gitmeye karar verdik. Tabii ki süremiz ve dolayısıyla yapacaklarımız kısıtlı olacağı için bir öncelik sıralaması yaptık. Biraz mutlaka görülmesi gerekenler, biraz da özel seçimler, hepsini anlatacağım.

Haritada araba rotası gösterse de bizim yolculuğumuzda araba hiç yok. Uçak ve tren kombinasyonları ile gezimizi tamamladık.
İlk 4 günü Londra’da ve sonra sırasıyla 2 günü Edinburgh’da, 2 günü Belfast’ta, 1 günü Dublin’de ve son 2 günü de tekrar Londra’da geçirdik. Geriye kalan bir gün de gidiş dönüş için harcandı diyebiliriz.
Londra’da eğer Heathrow havaalanında iniyorsanız, “Underground” ile direkt şehir merkezine gidebilirsiniz. Yolculuk yaklaşık 40 dk sürüyor. Ancak bilet al, trene bin, in, etrafını kontrol et derken toplamda bir saatinizi alabiliyor. Kalacağınız gün ve yapacağınız yolculuk sayısına, gezeceğiniz yerlere göre alacağınız bilet tipi değişkenlik gösterebilir. Bileti satan görevliye yukarıda saydığım bilgileri verirseniz size en iyi seçeneği söyleyecektir.

Londra’da imkanınız varsa yürüyün. Düz bir şehir olduğu için yürümek çok kolay, kaldırımlar geniş, ister caddelerden yürüyün, ister parklardan geçecek bir güzergah belirleyin kendinize. Bunu yapmanın en kolay yolu Google Maps‘ten gitmek istediğiniz yerleri girerek kendinize bir rota oluşturmanız. Herkesin beklentileri ve zevkleri farklı olduğu için şunu yapın bunu yapın diye tavsiye vermekten çok nerelerde ne var, biz neleri yaptık, nerelere gittik onları anlatayım kısaca.
Hyde Park çok güzel, çok büyük ve çok yeşil. Bir ucundan diğer ucuna yaklaşık 3.5 km sürüyor. 45 dk-1 saat arasında; üzerinde Lady Diana’nın sevgilisi Dodi El Fayed’in eski sahibi olduğu Harrods markasının ve diğer lüks mağazaların bulunduğu cadde olan Kensington High Street’ten, daha önce Buckingham Sarayı’nın girişinde duran ancak sonradan yeri değiştirilen zafer takı Marble Arch’a yürüyebilirsiniz.


Oradan yürümeye devam etmek isterseniz benim çizdiğim rota; onlarca markayı bulabileceğiniz alışveriş caddesi Oxford St., daha pahalı markaların bulunduğu alışveriş caddesi Regent St., Londra’nın ünlü meydanı Piccadilly Circus, tiyatrolarıyla ünlü meydan Leicester Square, Green Park ve yine Marble Arch şeklindeydi.


Toplamda yaklaşık 9 km’lik bir rota ve 2 saate yakın sürüyor ama bunu yarım güne yayıp arada bir yerde oturup, bir kahve içip, parklarda fotoğraf çekip uzatmak da size kalmış. Aşağıda bu rotanın haritasını göreceksiniz.

İkinci bir rota da Kraliçenin hem idari işler için hem de konut olarak kullandığı Buckingham Sarayı, taç giyme törenlerinin, asillerin evlilik ve cenaze törenlerinin yapıldığı kilise ve müze Westminster Abbey, çeşitli İngiliz ulusal koleksiyonlarının bulunduğu müze Tate Britain, Thames Nehri kenarında, Tate tarafından gelirken ileride Westminster Sarayı’nı görebileceğiniz sessiz sakin bir park olan Victoria Tower Gardens, asil ve avam kamaralarının bulunduğu Birleşik Krallık Meclisi Palace of Westminster, ünlü saat kulesi Big Ben ve St James Park içinden geçip tekrar Buckingham Sarayı.



Bu rotalarda Londra’nın gezerek görebileceğiniz çoğu yerini keşfetme imkanınız var. Bir de yol üstü durakları var. Kısa kısa yapılabilecek şeyleri aşağıda özetleyeyim:
Buckingham Sarayı’nda nöbet değişimlerine denk gelip askerlerinin nasıl bir düzenle nöbet değiştirdiklerini izleyebilirsiniz. Bu tören değişimin olduğu günler saat 11:30’da oluyor ve yaklaşık 15 dakika içinde bitiyor. Yalnız gideceğiniz günün programına bakmanızda fayda var, bazı günlerde farklılık gösterebiliyor. Programa buradan göz atabilirsiniz.

British Museum zaten Londra gezisinin olmazsa olmazı! Mumyalara ve dünya tarihine hızlı bir bakış atmanızı sağlıyor ve harcayacağınız vakit de beğenilerinize orantılı olarak değişiyor. Ben yine de en az 2-3 saat ayırın derim. Şöyle de özetlenebilir; Paris’te Louvre neyse Londra’da British Museum o.
Tate Britain ve National Gallery, İngiliz sanatına ilgi duyanlara hitap eden tarzda müzeler. Eğer modern sanata ilginiz varsa Thames nehrinin karşı tarafında da Tate Modern müzesi var. Bu müze daha çok Amerika’daki MoMA’yı (Museum of Modern Arts) andırıyor denebilir.
Benim en beğendiğim müze, South Kensington durağından yerin altından çıkmadan ulaşabileceğiniz bir sanat ve tasarım müzesi olan Victoria and Albert (V&A). Müzede bulunan alçıdan yapılmış Trajan Sütunlarının heybeti gerçekten inanılmaz. Bunların aslının mermer olduğunu bilmek ve o detayların mermere işlendiğini hayal etmek gerçekten muazzam bir duygu. Ancak tabii herkesin zevkleri farklı :) V&A’a gittiğiniz zamana göre özel sergiler olabiliyor, onlar da ilginizi çekebilir. Örneğin biz gittiğimizde ayakkabı tarihini anlatan bir sergi vardı. Bu tip sergiler belirli tarihler arasında ve ekstra ücretli olabiliyor.
V&A müzesinin yakınında, yine South Kensington metro durağı ile ulaşabileceğiniz, doğal yaşamın çok güzel anlatıldığı ve özellikle çocukların büyük ilgisini çeken dinozorların sergilendiği Natural History Museum ve trenlerden uzaya, uçaklardan bilişime bir çok bilimsel konuda zevkinize hitap edecek Science Museum var. İkisi de çok eğlenceli ve ilgi çekici müzeler. Bu müzelerin hepsi ücretsiz, en azından girebilir, ilginizi çekmezse de çıkabilirsiniz; hatta yağmur, soğuk gibi hava olaylarından kaçmak için bile güzel olabilir ;).
Biraz daha Avrupai bir hava koklamak isterseniz de Notting Hill’deki Portobello pazarına gidebilirsiniz. Portobello pazarının tam olarak açık olduğu gün Cumartesi ama diğer günler de gitmek isterseniz saatlerini ve içeriğini bu linkten kontrol edebilirsiniz. Kısaca bahsetmek gerekirse antikalardan kıyafetlere, mobilyalardan yöresel yemeklere birçok şeyi bir arada bulabileceğiniz, Cumartesi günleri yürümekte bile zorlanacağınız düzeyde oldukça kalabalık ama çok sıcak ve samimi bir pazar yeri. Fiyatlar Londra’ya göre çok uygun. Yemeklerden mutlaka deneyin diye önereceğim atıştırmalık; köy ekmeği üzerine domates, fesleğen ve zeytinyağlı sos ile yapılan Bruschetta. Onun dışında paella’dan hamur işlerine uzanan geniş bir yelpazede size uygun bir seçenek mutlaka bulacaksınız. Notting Hill demişken filminden bahsetmemek olmaz. Filmin geçtiği kitapçı marketin ana yolu üzerinde değil ama önünde fotoğraf çektiren turistleri görünce nerede olduğunu kolayca anlayabilirsiniz.



Londra’nın en ünlü mağazalarından Harrods daha önce de söylediğim gibi bir zamanlar Lady Diana’nın sevgilisine aitti ve bu yüzden onlara ait bir “Memorial” köşesi hazırlamışlar. Bu köşede Lady D’nin kocamaaaan tek taşını da görebilirsiniz. Harrods’ın muadili olarak Harvey Nichols verilebilir çünkü çok pahalı bir mağaza. Ancak kendi markasına ait olan ürünleri de var, onlar daha makul fiyatlı ve hediyelik olarak düşünülebilir (çay takımları, Harrods ayıcığı vs.).
Mutlaka resim çekmeniz gereken yerler tabii ki Big Ben ve Westminster Sarayı (bence nehrin diğer tarafından daha güzel pozlar yakalayabilirsiniz). Westminster Köprüsünden geçerseniz de karşınıza ikonik London Eye çıkacak. London Eye, aslında bildiğiniz dönme dolap ama nehrin kenarında olması, size bol bol fotoğraf çekme imkanı vermesi ve heybetiyle ilgi çekici bir atraksiyon. Hava açık olduğu sürece gündüz de binebilirsiniz akşam da, ikisi de ayrı güzel, yalnız akşam son seferlerinde çok daha tenha olduğu için bineceğiniz kabinlerin her yerinden fotoğraf çekme imkanınız olacak, kalabalık olduğu zaman biraz itiş kakış olabiliyor. Ayrıca özel anlarınız için de düşünebileceğiniz bir alternatif. Akşam sonuncu seferde sevgilinize evlenme teklif edebilir ve onu şaşırtabilirsiniz. Emin olun ki çok beklenmedik ve romantik olacaktır. Şahit olduk, müstakbel gelin hanım gerçekten çok mutlu oldu :) Ayrıca söylemeden geçmeyeyim, daha özel olmasını istiyorsanız belirli bir ücret karşılığı (££££) bütün kabini de kapatabilirsiniz.




Bütün bu gezilecek yerleri tadı damağınızda kalacak şekilde değil de uzun uzun, sindirerek gezmek için maalesef 3-4 gün yeterli olmuyor ama bir daha gelmek için bahaneniz oluyor.
Yemek yenecek yerlerden de bahsedeyim biraz. Size birkaç öneride bulunacağım, biz çok memnun kalmıştık:
Birincisi bir arkadaşımızın tavsiyesiyle gittiğimiz Beigel Bake (159 Brick Ln, London E1 6SB), konum olarak çok güven verici gibi gözükmeyen bir muhitte olsa da hemen ekmek ya da “bagel” arası tuzlanmış leziz dana etinizi alıp ayakta yiyip dönebileceğiniz bir yer. Tadı mükemmel ama ulaşması biraz zor (metro ve otobüs silsilesiyle gidilmesi gerekiyor, Londra’nın finans merkezi tarafında), gitmişken tatlılarından da deneyebilirsiniz.

Bir de pizzacı var ki pizzaları mükemmel, adı Homeslice. İki tane şubesi var Londra’da; biri Covent Garden’da diğeri de Oxford Street’e yakın Wells Street üzerinde. Covent Garden’daki çok kalabalık oluyor ve 45 dk-1 saat arasında beklemeniz gerekebiliyor – özellikle hafta sonu giderseniz. Diğeri de bir o kadar sakin, 3-4 masa dolu oluyor sadece – en azından biz gittiğimizde öyleydi :). Pizzalar 20 inç yani 51 cm, çoook büyük, bütün almak istediğiniz zaman seçeneğiniz daha fazla ancak yine de bazı pizzaları dilim alabiliyorsunuz.

Çin yemeği, eğer seviyorsanız en ekonomik seçenek olacaktır. Leicester Square yakınlarında bulunan China Town içerisinde gidebileceğiniz çok fazla seçenek var, biz Joy King Lau’yu seçmiştik, porsiyonları çok doyurucu ve fiyatlar Londra standartlarına göre çok uygun. Bir noodle tabağı iki kişiyi doyuracak kadar büyük, ikişer tane söylemektense iki farklı şey söyleyip paylaşabilirsiniz, sizi yine de tatmin edecektir. Biz denemek için noodle’ın yanına ördek de söyledik. Yanına pilav da getirilen ördeğin tadı Türkiye’deki çin lokantalarından biraz daha farklı geldi bize, sanki daha çıtır çıtır ve aynı zamanda yumuşak..

Konu Leicester Square’e gelmişken tiyatrolardan bahsetmeden olmaz. Tiyatro, müzikal, gösteriler ne arasanız var. Biz iki müzikale gittik ve ikisine de iyi ki gitmişiz diyoruz. Bir tanesi Michael Jackson’ın hayatını anlatan Thriller, diğeri de Wicked adlı Oz büyücüsündeki kötü kız kardeşin hikayesini anlatan müzikal. Thriller neredeyse bir konser tadında ve insanı performansıyla gerçekten büyülüyor. Wicked ise tam bir görsel şölen, yapım mükemmel, mutlaka görülmesi gerekenlerden. Bilet almak için Leicester Square’deki tkts’nin gişesine gidip, o gün oynayacak oyunların indirimli biletlerini ya da kalmadıysa normal biletlerini satın alabiliyorsunuz. Ancak söylemem gerekir ki biletlerde indirimi yakalamasanız bile vereceğiniz fiyatlar Türkiye’de bu tür ya da benzer bir yapıma vereceğinizden fazla olmayacaktır.

Gösterilerin olduğu tiyatroların hepsi Leicester’da değil, örneğin Wicked, Victoria Station’a yakın Apollo Victoria Theater’da oynarken, Thriller Piccadilly Circus’a yakın Lyric Theater’da oynuyordu.


Alışverişe gelecek olursak da Primark’a değinmeden olmaz. Primark İrlandalı bir aile tarafından açılmış bir mağaza ve özellikle Büyük Britanya ve İrlanda’da çok yaygın. Avrupa’da da bazı şehirlerde şubeleri var. Londra’da Oxford Street’de ise çok büyük bir mağazaya sahip ve sabahın köründe de gitseniz akşam kapanırken de gitseniz her zaman kalabalık. Fiyatları Türkiye’ye göre bile uygun olan ürünleri var, hiç yoktan bir girip çıkarsanız belki gözünüze bir şey çarpabilir. Ancak alışveriş yapma fikriyle girerseniz en az 2 saatinizi ayırmalısınız. Alışverişinizde 75£’u geçerseniz de vergi iadesi (Tax Free) formunu doldurmayı unutmayın. Yalnız bunun için de Müşteri Hizmetlerinde sıra beklemeniz gerekebilir. Bu formları havaalanında yetkili kişilere teslim etmeyi unutmayın.
Londra için hafta içi, hafta sonu diye bir ayrım yapmaya gerek yok, neredeyse yukarıda saydığım her yer hem Cumartesi hem de Pazar açık. Sadece bazı müzeler bazı günlerde -örneğin Çarşambaları veya Cumaları- daha geç vakitte kapanıyor. Gideceğiniz güne göre bunları araştırabilirsiniz.
Londra’nın dışını da gezmek isterseniz günübirlik yapabileceğiniz bazı turlar da var. Bunlardan bir tanesi Stonehenge ve Bath olarak sayılabilir. Biz bu ikiliyi seçtik. Romalılardan kalan şehir Bath ve uzaylıların :p getirip getirmediği hala muallak olan dizili kayalardan oluşan Stonehenge bir sonraki yazımda olacak. Beklemede kalın ;)
Harika bir yazı olmuş, emeğinize sağlık:)
Çok teşekkürler, beğendiyseniz ne mutlu bana ☺️
Bir sonraki yazınızı merakla bekliyoruz. Elinize sağlık
Çok teşekkür ederim 🙂
Çok güzel bir yazı, anılarım tazelendi, teşekkürler. :)
Teşekkür ederim çok 🎡🗺
Beğenerek takip ettiğim bir bloggersınız, Londra’ya gitmiş birisi olarak gitmeden once kesinlikle okunması gereken bir yazı olduğunu düşünüyorum. Bir sonraki gezinizi dört gözle bekliyorum. Ayağınıza ve gözünüze sağlık :)
Çok güzel olmuş resmen anı yaşadım, Edinburgh ve Belfast ve Dublin’i de bekliyoruz :)